ANA SAYFA RESİM (HTML)

reklam

site logo

Erdal Eren Hep 17 Yaşında


Erdal Eren 
25 Eylül 1964ŞebinkarahisarGiresun 
13 Aralık 1980, Ankara
12 Eylül Darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü suçlamasıyla hüküm giyen ve darbeden sonra Ulucanlar Cezaevi'nde asılarak idam edilen Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi.

Hakkında verilen idam kararı Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmiştir.

Fakat Millî Güvenlik Konseyi, Eren için verilen idam kararını onamış bunun üzerine Eren idam edilmiştir.

İdam kararını iki kere bozan Hakim Albay Ahmet Turhan; olay ile ilgili gerekli balistik incelemenin yapılmadığını, ayrıca Erdal Eren'in inzibat erini öldürdüğüne dair bir kanıt bulunmadığını ifade etmiştir.

Kenan Evren'in "asmayalım da besleyelim mi" çağrısı üzerine idam edildiği düşünülmektedir.
 
KAYNAK:Vikipedi

HABEREYORUM;
👉''Erdal Eren, tarihin en hızlı yargılamasının ardından, 19 mart 1980’de idama mahkum edildi. Henüz 17 yaşındaydı Erdal Eren. Ne yaşına bakıldı, Ne avukatlarının sunduğu delil ve tanıklara. Yaşı büyütülerek 17 yaşında idam edildi. #ErdalEren #Hep17Yaşında''
👉''Nazımlar sürgünlere, Denizler darağaçlarına yollandı. #ErdalEren Yaşı büyütülerek 17 yaşında idam edildi,Aydınlarımız Katledildi.Bugün BİZ hala susuyorsak Kabahatin Çoğu Bizdedir!ErdalEren #Hep17Yaşında''

Erdal Eren'in Annesine Yazdığı Mektup

Erdal Eren'in kardeşi Erkan Eren abisinin mektubunu ilk kez yayınlanması amacıyla Evrensel Gazetesi'ne teslim etti. Erdal Eren 10 Nisan 1980'de yazdığı mektupta şunları yazmış:

"10 - 4 - 1980 Perşembe

Sevgili Anneciğim!..

Uzun zamandır mektup yazamadım. Kusura bakma.

Ancak Salı günkü Demokrat Gazetesi'nde yayınlanan bir devrimcinin mektubu cezaevindeki tüm devrimcilerin yaşamlarını, duygularını yansıttığından bu mektubu size gönderiyorum.

Mektup şöyle:

Ana!..

Neden mi burdayım? Neden mi evimde değilim? Neden istediğim zaman yatıp kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki kanepeye oturup okuyamıyorum, düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi arıyorum dört duvar arasında?

"O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız. O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız."

Baharın, karın altından fışkırdığı bugünlerde içeride olmak, çiçek kokusunu alamamak, geniş yeşilliklerin güzelliğini görememek insanda anlatılması zor bir duyguyu yaratıyor. Ama bu duygu öyle karamsarlığın, yılgınlığın, bitkinliğin ve vaz geçmişliğin bir belirtisi olmuyor.

Aksine, bu duygu beni daha biliyor, daha hırçınlaştırıyor, bir yerlerden uzaklaştırıyor, bir yerlere yakınlaştırıyor. "Ne yapmalı?" "Nasıl savaşmalı?" sorusuna cevaplar arıyorum günlerce.

Sizi de düşünüyorum. İçeriye düşmeden önce anlatmak istediklerimi ama anlatamadıklarımı herhalde şimdi daha iyi anlayacaksınız. Bizi anlamayan analara, babalara, bacılara, eşe, dosta, herkese ama herkese anlatın daha vakit varken.

Henüz geç kalmamışken. Vaktim az da olsa var ve eğer biz değerlendirmesini bilirsek yeter de artar bile. Bu işi hep beraber yürütürsek ancak kazanabiliriz.

Omuz, omuza, bir birinden güç alarak, bir birine güç vererek. Ve anam, bu savaşı ne pahasına olursa olsun kazanmalıyız, kazanacağız. Kazanacağız ki çiçekli, mutlu günleri hep beraber görelim, senin torunların görsün ve torunlarının çocukları görsün.

Biz karşımızdakiler gibi bir avuç değiliz. Biz halkız. Bak sana bizden olanları iyiyi, güzeli, haklarını isteyenleri sayayım. Ben varım, babam var, sen varsın, kardeşlerim var, ablam bacım var, sonra köydeki dayılarım, şehirdeki amcalarım ve onların akrabaları, komşuları var, onların arkadaşları, onların oğulları, kızları, benim okul arkadaşlarım, onların arkadaşları, onların akrabaları, amcaları, dayıları var ve yine onların... saymakla bitiremeyeceğim kadarız biz.

Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım saymakla bitiremiyorum. Yeter ki omuz verelim birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak mücadelemizde.

Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir. Ve demir parmaklıklara bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını, mahzun bakışlarını bırakmadan git. Boynun bükük olmasın. Giderken gözün arkada kalmasın. Arkana bakma. Dışarıda da hep öyle ol.

Sana ve soranlara devrimci selamlar.

Anne. Benim anlatmak istediklerimin hemen, hemen hepsi bu mektupta var. Bu da cezaevindeki tüm devrimcilerin düşüncelerinin, yaşamlarının ve mücadelelerinin aynı olduğunu gösterir.

Bu yazdıklarımın yanı sıra sağlığınıza da dikkat edin ki yaşamın zorluklarına göğüs gerebilesiniz.

Size, akrabalara ve tüm arkadaşlara devrimci selamlar. Ellerinizden öperim.

Erdal"




Yorum Gönder

0 Yorumlar